Yazan: Sefa Kaplan (Nokta Dergisi, 22 Ocak 1989 sayısı)
İngilizce Çevirisi: Aysel K. Basci, Being Hundreds of Birds at Once...(2020)
* * *
Kurtuluş Savaşı’nın ve Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Halide Edib Adıvar gerçeği üzerindeki sis henüz kalkmış değil. Okul kitaplarının kahraman kadın yazarı, resmi ideolojinin “Amerikancı entellektüeli” Halide Edib nasıl birisiydi; ne düşündü; ne yaptı?
“Bir gün gelecektir ki, daha büyük bir mahkeme, milletleri tabii haklarından mahrum bırakanları mahkûm edecektir. O mahkeme bugün bizim aleyhimizde olan devletlerin fertlerinden teşekkül edecektir. Çünkü, her ferdin içinde ezeli bir hak duygusu vardır ve milletleri meydana getirenler de fertlerdir. Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır…”
Sultanahmet Meydanı, tarihinin en kalabalık günlerinden birini yaşıyor. Ayasofya’yla Sultanahmet’in minareleri arasında müthiş bir uğultu. Kalabalığın üzerine tehlikeli dalışlar yapan İtilaf Kuvvetleri’ne ait uçakları kimse umursamıyor. Herkesin gözü yaşlı. Takvimler 23 Mayıs 1919’u gösteriyor. Kürsüde, her cümlesiyle alanı bir uçtan bir uca dalgalandıran bir kadın var: Halide Edib…
Sultanahmet Mitingi’nin unutulmaz hatibecisi, Kurtuluş Savaşı’nın “Halide Onbaşı”sı, savaş sırasında Mustafa Kemal’in yakın dostu ve mütercimi, savaş sonrasında ise ilk muhalifi, Mustafa Kemal’e ters düşerek Turkiye’yi terk edip gönüllü sürgünlüğü benimseyen ilk insan; sayısız roman, hikâye, ve anı kitabının yazarı… 1884’de başlayıp bundan tam yirmi beş yıl önce 9 Ocak 1964’te noktalanan seksen yıllık bir ömür… Kimdi Halide Edib, Mustafa Kemal’le arası neden açılmış ve neden çeşitli suçlamalara uğramıştı? Okul kitaplarının, ansiklopedilerin Halide Edib’inin arkasında nasıl bir insan, bir kadın, bir aydın vardı?
“Mor Salkımlı Ev.” Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’yle Rum Anaokulu arasında geçiyor Halide Edib’in çocukluğu. Hastalandığı zaman babası bir Alman doktora, anneannesi ise üfürükçüye götürüyor onu. Bir yandan piyano dersleri alırken, bir yandan da Arapça öğreniyor. Arkasından Amerikan Kız Koleji ve devrin en ünlü matemetikçisi Salih Zeki’yle sonu hüsranla bitecek bir evlilik macerası…
31 Mart ayaklanmasında kara listeye alınan Halide Edib, Mısır’a kaçar. Bir süre sonra Londa’dadır. Burada daha sonra ünlenecek filozof Bertrand Russell’la tanışır ve dost olur. İttihatçılarla önceleri arası iyidir ama Ermeniler konusunda verdiği bir konferans başına dert açar ve bu kez de soluğu Suriye’de alır Halide Edib. Suriye’den babasına gönderdiği bir vekâletnameyle devrin bir diğer ünlü ismi Dr. Adnan Adıvar’la evlenecektir.
İzmir’in işgaline kadar süren bir suskunluk dönemini, “işgali tel’in” amacıyla düzenlenen mitinglerde kırar. Bu konuşmaları onu birdenbire efsane haline getirir. Bu arada, Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal’le mektuplaşmaktadır. Bu mektuplardan birisi, yıllar sonra Mustafa Kemal tarafından Nutuk’ta neşredilecek ve Halide Edib, Amerikan mandacılığına taraftar olmakla suçlanacaktır. Zamanla resmi bir tez şeklini alan bu suçlama, ömür boyu peşini bırakmaz Halide Edib’in. Doç. Dr. Mete Tunçay ise “O zamanlar hemen herkes Amerikan mandasını savunuyordu” diyor. Halide Edib, çok sonraları, İngilizce’den Türkçe’ye çevirdiği romanlarını dikte ettirdiği aile dostu Vedat Günyol’a, “Önceleri Mustafa Kemal de buna taraftardı. Ama benim üzerime yıkıldı…” diyecekti hüzünlü bir sesle…
Sevda “Ateşten Gömlek.” İstanbul’un işgali uzerine Ankara’ya geçer Halide Edib. Kısa sürede Mustafa Kemal’in sağ kolu olur. Batılı ajanslardan günü gününe tercümeler yapar. Savaş süresince gerek cephede, gerekse cephe gerisinde sürekli Mustafa Kemal’in yanındadır. Yaklaşık on sekiz yılını Adıvar’la geçiren Günyol, “Atatürk’le aralarında duygusal bir ilişki vardı” diyor Nokta’ya ve şöyle devam ediyor: “Türk’ün Ateşle İmtihanı’nı Türkçe’ye çevirirken hissetmiştim ben bunu. Orada, Atatürk’ün Latife Hanım’la evlenmesi üzerine veda etmeye gittiğini anlatıyor. Biraz kırgın, bu belli. Bunun üzerine Atatürk ona pelerinini armağan ediyor…”
Doç. Dr. Yalçın Küçük, bu duygusal ilişkide Halide Edib’in Mustafa Kemal’e “pek yüz vermediğini” söylüyorsa da Halide Edib’i çocukluğundan itibaren tanıyan ve daha sonra da asistanı olan Prof. Mina Urgan hiç de aynı kanıda değil: “Halide Hanım hem aydın, hem de çekici bir kadın. Herkesin kendisine kul-köle olmasına alışmış. Mustafa Kemal hiçbir kadına kul-köle olmazdı. Halide Edib, çevresindeki herkesi domine etmiştir. Mustafa Kemal domine edilmeye katlanamazdı.”
“Vurun Kahpeye.” Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’e ilk muhalefetin Halide Edib’ten gelmesi ve işin Turkiye’yi terk etmeye kadar uzanması, bu açıdan anlamlıdır. Doç. Mete Tunçay’a göre, “Halide Edib’in karşı çıkışı global bir karşı çıkış değildir. O kocasıyla birlikte cumhuriyet yönetiminin tek kişilik diktatörlüğe dönüşmemesini ve demokrasinin gerçekleşmesini istiyordu.” Ama olmamış. Halide Edib bizzat kurtarıcıları arasında yer aldığı Türkiye’yi terk ederek Londra’ya yerleşmiştir. Hemen arkasından Halide Edib’e yönelik yoğun bir karalama kampanyası başlatılması ise hayli ilgi çekicidir.
İsmet Bozdağ, “O dönemde memleketi terk etmiş veya kaçmış kişilerin hepsi hakkında karalama kampanyaları düzenlendiğini” hatırlatıyor ve şöyle sürdürüyor sözlerini: “Elbette Halide Hanım da bundan payını almıştır…”
Bu arada entersan bir anısını da dile getiriyor İsmet Bozdağ: “bir gün Celal Bayar’la konuşuyorduk. Söz dönüp dolaşıp Halide Hanım’a geldi. Bayar, “Bırak o Amerikancı Atatürk düşmanını” dedi sert bir sesle. “Nereden biliyorsunuz böyle olduğunu?” diye sorunca da aynı sertlikle cevap verdi: “Bilmeyen mi var?...”
Vedat Günyol’un bizzat tanık olduğu ve ilk kez Nokta’ya anlattığı şu olay da bu tür kampanyaların ne denli etkili olduğunu ortaya koyuyor: “Bir gün Halide Edib’le evde oturuyorduk. Kapı çalındı. Gelen Nehru’ydu. Halide Hanım rahatsızım diye içeri almadı kapısına kadar gelen Hintli lider Nehru’yu. Çünkü, Celal Bayar’dan, onun komitacılık damarının tutup, ‘Yine ne komplolar hazırlıyor Halide?’ diye düşünmesinden çekiniyordu…” Günyol, İstanbul Üniversitesi’nde İnkılap Tarihi dersleri veren Tek Parti ideologlarından Recep Peker’in, Halide Edib’e “Çarşaflı Hanım” diyerek, nasıl alay ettiğini de hiç unutmuyor…
“Sonsuz Panayır.” Mustafa Kemal’in ölümüne kadar Londra’da kalan Halide Edib, son derece entellektüel bir çevre içindedir ve peşpeşe roman yazar. Türkiye’ye dönünce, Edebiyat Fakültesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kurma görevi verilir Halide Edib’e. 1941’de asistanı olan Prof. Mina Urgan, onun fakülte yıllarını Nokta’ya şöyle anlatıyor: “Halide Hanım’ın otoritesi yalnız bizim bölümde değil, bütün Edebiyat Fakültesi’nde egemendi. O kadar ki, hiçbir zaman dekan olmadığı halde, kendisine ‘Dekaniçe’ diye ad takılmıştı…”
1955’te ikinci kocası Dr. Adnan Adıvar’ı kaybeden Halide Edib, derin bir yalnızlığın içine düşer. 9 Ocak 1964’te yani bundan tam yirmi beş yıl önce Halide Edib’in fırtınalı ömrü noktalanacak ve geriye yine büyük tartışmalar kalacaktır. Doç. Mete Tunçay, şöyle özetliyor seksen yıllık bir ömrü: “Halide Edib’in arkasında engin bir kültür birikimi vardı. Bizde, mesela yeni edebiyatçıların, böyle bir kültür birikimine dayandıkları söylenemez. Yani, Yaşar Kemal, Shakespeare okumuş mudur hayatında? Halide Edib tercüme ediyor…”
Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyet nesli üzerindeki belirsizlik bulutları hâlâ dağılmış değil. Halide Edib bu sisin altındaki isimlerden yalnızca birisi. Edebiyat tarihine adını okunaklı harflerle yazdırmış ama bizzat yaratıcıları arasında bulunduğu siyasi tarihin dışında bırakılmış bir isim. Tıpkı Sinekli Bakkal’ın Rabia’sı, Vurun Kahpeye’nin Aliye’si gibi.
Comments